Bu yazımızda Engin Geçtan’ın İnsan Olmak kitabının “Öfke ve Düşmanlık” başlıklı bölümünü inceleyeceğiz. İnsanlar nasıl kızgın olurlar? Bu kızgınlıklarının sebebi nedir? Toplum olarak oldukça kızgınız, bakalım bu kızgınlık neymiş…
Kızgınlıklarımız…
Değerli gördüğümüz insanlar, bizim beklentilerimizi karşılamadığında yaşadığımız duygu kızgınlıktır. Bazı insanlar, sevgiyi yitirme endişesi ile kızgınlıklarını bilinçdışına iterler, ama insanlarla birlikteyken sürekli bir tedirginlik yaşarlar. İşte bu tarz tutumlarının önüne geçebilmek için sahte bir sevecenlik gösterirler. İnsanları gerçekten sevdiğine inanır, fakat durum hiç de öyle değildir. Bu tarz insanlar gerçek benliklerinden kopmuş ve yabancılaşmışlardır.
İnsanlar, kızgınlıklarından ötürü diğer insanlardan korkarlar. Bu korkudan dolayı da kızgınlıkları devam eder. Bu kısır döngü içerisinde “Nasıl olsa beni engelleyecekler/reddedecekler!” beklentisinden dolayı yaptıkları davranışlar öyle bir hal alır ki, çoğu kez gerçekten engellenirler. Sonra da “Beni engelleyeceklerini biliyordum zaten” diye sitem ederek kızgınlıklarını pekiştirirler. Fakat kendisiyle uyum halinde yaşayan insan, başkalarına dostça yaklaşır. Hatta gerektiğinde onlara karşı haklarını savunmaktan çekinmezler. Bu tarz durumlarda zaman zaman yalnız kalmayı bile seçerler. Böyle bir olay karşısında verecekleri kararlarda, o sırada içsel yaşantıları ve içinde bulunduğu çevresel koşullar belirleyici olur.
Bunun zıttı insanlar da vardır. Sürekli olarak onaylama, sevilme ihtiyacı hissederler. Bu ihtiyaçlarını karşılarken kişiliklerinden ödün vermekten çekinmezler. Bazı insanlarda ise sürekli olarak olaylara/durumlara muhalif olma durumu vardır. İnsanlara ve dünyaya karşı sonu gelmez bir şekilde kin güderler. Bazı insanlar ise diğer insanlarla ilişki kurmaktan kaçınır, onlarla arasına Berlin Duvarı’nı örerler. İşte bu üç tutumun gerisinde korku ve kızgınlık duyguları bulunur.
İnsanları gerçekten seven biri, bunu sürekli dile getirme gereğini duymaz, sevgisini yaşantıya çevirir.
Depresyon, Ölüm ve Yas
Depresyonu, elem ve üzüntü duygularından ayıran en önemli özellik içinde karamsarlığı barındırmasıdır. Depresyonda olan bireyler, olumsuz durumlardan asla kurtulamayacağını düşünür. Bunun nedeni yoğun suçluluk duygusudur.
Sevdiğimiz bir insanın ölümü karşısında tutulan yas, aslında ölen kişiye karşı duyduğumuz kızgınlığın içe yöneltilmesinden ibarettir. Ölen kişi, bizi terk edip sevgisinden yoksun bırakmıştır. Bu yoksun kalmadan ötürü yaşanan kızgınlığımızın bilince ulaşması, ölüye kızılmasının bir anlamı olmadığından duyguyu içimize yöneltiriz. Ölünün ardından yakılan ağıtlar, söylenen sözler duyulan kızgınlığın dışavurumu olabilir. Tutulan bu yas, psikolojik onarım mekanizmaları sayesinde bir-iki ay gibi bir sürede yoğunluğunu yitirir. Fakat, ölen kişiye karşı aşırı bağımlı olanlarda bu kez suçluluk duygusu da açığa çıkar. Bunun sonucunda kişi kendini cezalandırır ve yas süreci daha da uzar.
Bazı insanlar, yalnızlıklarını gidermek için kızgınlık duygusunu kullanırlar. Kızgınlığı bir uyuşturucu madde gibi kullanan bu insanlar, diğer insanlara karşı yaşadıkları öfke sayesinde kendileriyle yüzleşme fırsatını teperler.
Çocukluğumuz
Freud’un psikanalitik kuramına göre, çocuğun tuvalet eğitimi döneminde annenin aldığı tavır çocuğun ilerde karakter özelliklerini belirler. Eğer anne katı ve cezalandırıcı bir tutum sergilerse çocuk korkusundan dolayı dışkısını tutar ve kabız olur veya kızgınlığını dışa vurup, sık sık ve gelişigüzel bir şekilde dışkısını yapar. Bu tutuma maruz kalmış çocuklarda tutucu bir karakter gelişimi olur. İlerleyen yıllarda olumsuz duygularını baskılayan veya tepkici, başkaldırıcı, yıkıcı karakter geliştirir.
Bazı insanlar kızgınlıklarını bir kumbaraya biriktirirler. Kumbara dolduğunda onu kırarlar ve tüm bu kızgınlıklarını etrafa saçarlar. Çevresinin onun bu davranışına olumsuz tepki vermesine anlam veremez. Çünkü biriken kızgınlığın birden boşalıvermesi, tıpkı dışkılamadan sonraki ferahlamayı andırır. Kimi insanlar ise diğer insanları “iğneleyerek” kızgınlıklarını boşaltırlar. Bu kimi zaman mizah, şaka vs. olabilirken bazen de can yakan sözlerle kendini belli eder. Bu kısa aralıklarla yapılan gerilim boşalımının diğer insanlarda bıraktığı etkiyi göremeyebilirler. Hatta onlardan gelen karşıt tepki karşısında şaşırırlar.
Bazı insanlar; kızgınlıklarını “anlık patlamalarla”, bazıları her şeye karşı çıkarak dışa vururlar. Bu insanlar tam anlamıyla birey olamamışlardır.
Yorumlar