12 Şubat 1932’de İstanbul’da doğan Füruğ, İran’lı ailesinin yanında yetişti ve ileride de kariyerinde faydalanacağı kız sanat okuluna gitti. Orada resim, dikiş-nakış ve el sanatları öğrendi. 16-17 yaşlarında hicivci şair Füruğ, Previz Şapur ile evlendi ve eğitimine Ahvaz’da devam etti.

Kısa ömrüne çok yaşanmışlık sığdıran Füruğ, 1958’de İbrahim Golestan ile tanıştı ve Füruğ’un şairlik ve yazarlık hayatının en önemli meyvelerinin temelleri aslında Gölestan’la tanışmasında atılmış oldu.

Golestan ile Avrupa’da geçirdiği süreden sonra mektuplaşmaya devam eden Füruğ, kendini şiirleri ve resimleri ile ifade ediyordu.

‘İbrahim Golestan’a’ diye başlayan

“ah..

budur benim payıma düşen,

budur benim payıma düşen,

benim payıma düşen,

bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,

benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir

ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,

benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.’’ dizeleri geçen Yeniden Doğuş şiiri, Füruğ’un ustalık eserlerinden biriydi.

32 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Füruğ Ferruhzad, ayrıldığı eşine çocuğunun velayetini vermişti. Ondan mıdır bilinmez Tebriz’de Cüzzam hastalığına dikkat çekmek için yaptığı film için gittiği senatoryumda tanıştığı Hüseyin Mansur isimli çocuğu evlat edinir.

Dönemin hükümeti ve toplum yapısına aykırı bir kadın olan Ferruhzad, 1960larda İran gibi bir ülkede cinsellikten, romantizmden bahsedebilen bir kadındı. Bunun yanı sıra cinsiyet rolleriyle ilgili yaptığı açıklamalar ve yazdıkları eserlerde sık sık kadınların yaşadığı negatif ayrımcılıklardan bahsediyor ve Şah’ı eleştiriyordu. Bu nedenle İran toplumu tarafından tepkiler çekiyordu.

Her şeye rağmen üretmeye devam eden Ferruhzad, 13 Şubat 1967’de yaptığı trafik kazasında aracından dışarı fırlaması ve boyun kırığı sonucu yaşama veda etti.

Günümüzde hala birçok sanatçıya ilham olan Füruğ Ferruhzad, Fransız müzik grubu Noir Desir’in Le Vent Nous Portera (Rüzgâr bizi götürecek) adlı şarkısına da ilham olmuştur

şiirin tamamı:

İbrahim Golestan’a-

tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir

seni, kendinde tekrarlayarak

çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.

ben bu ayette seni ah çektim, ah

ben bu ayette seni

ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!

yaşam belki

uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,

yaşam belki

bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,

yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,

yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,

ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,

şapkasını kaldırarak,

başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle ‘günaydın’ diyen.

yaşam belki de o tıkalı andır,

benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı

ve bir duyumsama var bunda

benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

yalnızlık boyutlarındaki bir odada,

aşk boyutlarındaki yüreğim,

kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,

saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu

ve senin bahçemize diktiğin fidanı

ve bir pencere boyutlarında öten

kanarya ötüşlerini.

ah..

budur benim payıma düşen,

budur benim payıma düşen,

benim payıma düşen,

bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,

benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir

ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,

benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.

ve ‘ellerini

seviyorum’ diyen

sesin hüznünde ölmektir..

ellerimi bahçeye dikiyorum,

yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum

ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda

yumurtlayacaklardır..

küpeler takacağım kulaklarıma

ikiz iki kızıl kirazdan

ve tırnaklarımı papatya çiçekyaprağıyla süsleyeceğim.

bir sokak var orada,

aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla

küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar

bir gece

rüzgarın alıp götürdüğü.

bir sokak var benim yüreğimin

çocukluk mahallesinden çaldığı,

zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu

ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini

bilinçli bir imgenin oylumu

aynanın konukluğundan dönen.

ve böylecedir,

birisi ölür

ve birisi yaşar.

hiçbir avcı,

çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.

ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum

okyanusta yaşayan

ve yüreğini tahta bir kavalda

usul usul çalan

küçük hüzünlü bir peri

geceleri bir öpücükle ölen

ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan..

Furuğ Ferruhzad (1935 – 1968)