Sanatla ilgilenenlerin Yıldızlı Gece, Gece Kahvesi ve diğer eserlerden tanıdığı, diğer kişilerce kulağını kesmiş bir psikopat olarak tanımlanan, resmin en önemli isimlerinden biri olan Van Gogh’tan bahsedelim.
İlerleyen yaşlarında resim tarihine damga vuracak olan Van Gogh 1853’ün Mart ayında, birçok ressamın yetiştiği Hollanda’nın Zundert kentinde doğmuştur. Üst orta sınıf bir ailede doğan Van Gogh çocukluk yıllarında ciddi ve sakin yapısını korurken, babasının rahip olmasından dolayı belli bir yaştan sonra kendini dine adayarak Belçika’da misyonerlik yapmış, yaşadığı yalnızlık ve bunalım sıkıntılarından sonra ise memleketine dönüp resim simsarlığı ile uğraşmaya başlamıştır. Van Gogh’un resim hayatı ise 28 yaşına bastığında hayat bulmaya başlamıştır. Bu dönemden itibaren hayatının geri kalanında ona kardeşi Theo maddi-manevi en büyük desteği sağlamış, yaşamının sonuna kadar sürekli mektuplaşmışlardır.
Resime ilk başladığı dönemlerde maden işçilerini, köylüleri ve köy hayatını çizmiş; canlı renkler kullanmak yerine solgun renkleri tercih etmiştir. 1881 Eylülünde kendisini bunalıma itecek ilk olayla karşılaşmış, amcasının bir çocuklu kızına aşık olmuş fakat aşkına karşılık bulamamıştır. Bu durumu kardeşine gönderdiği mektupta ” Sana açmak istediğim bir sıkıntım var, bu yaz Kee’yı sevmeye başladım ama o bana geçmişiyle geleceğini birbirinden ayıramadığını ve duygularıma hiçbir zaman cevap veremeyeceğini söyledi. Ama ona yaklaşmak için elimden gelen her şeyi yapacağım; beni sevinceye kadar onu sevmeye kararlıyım.” şeklinde açıklamıştır fakat hiçbir zaman bu aşkına karşılık görememiştir. Daha sonrasında soğuk bir havada çocuğuyla beraber sokakta yaşamaya çalışan Christine’i tanımış ,onu evine almış ve resim çizmesine izin vermesi karşılığında ona yardımlar etmiştir. Christine ile olan birlikteliği 1883 sonunda bitmiş, ressamın rahip babası Christine ile Van Gogh’un birlikteliğine izin vermemiştir çünkü Christine bir hayat kadınıdır ve bu din adamı olan babasına göre yanlış bir durumdur. Van Gogh bu aşkından da darbe yemiş ve psikolojik sıkıntıları gittikçe artmaya başlamıştır.


1883 yılına gelindiğinde ise çektiği yalnızlıktan dolayı Van Gogh, ailesinin yanına Neunen’e gitti. Burada koyu kahverenginin hakim olduğu 200’e yakın resim yaptı ve burada ilk sergisini açtı. Neunen’de kendisinden 10 yaş büyük komşunu Margot Begemann ile ilişki yaşayan Van Gogh bu aşkında da iyi bir sonuç elde edememiş, aile yine bu aşka izin vermemiştir. Yaşadığı bunalımların ardından resimlerinde koyu renkleri kullanmış, köy hayatını resmetmiş ve dönemin açık renk popülerliğinden dolayı kendi resimleri çok ilgi görmemiştir. Genç modellerden birinin hamile kalmasından sonra halk Van Gogh’u suçlamış ve Van Gogh’un artık model çizimlerinin önü kapanmış, yasaklanmıştır. Sanatçı bu durumdan maddi olarak oldukça etkilense de kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta ” İnsanların benim hakkımda ne düşündükleri konusuyla uğraşamam, ileriye doğru gitmeli ve yalnız onu düşünmeliyim” diye belirterek manevi açıdan etkilenmemeye çalışmıştır.

Kardeşinin gönderdiği paralarla hayatını sürdürmeye çalışan Van Gogh bu süreçte yediklerine dikkat etmemiş, neredeyse her gün kuru ekmek ve alkolle beslenmiştir. Yediklerine dikkat etmediğinden fiziksel olarak rahatsızlanmış ve bu süreçte resimle ilgilenememiştir. Resim çizmeyi nefes almaktan farksız gören sanatçı vücut sağlığının resim yapmaya yeterli olmamasından dolayı psikolojik sıkıntılar yaşamış, kardeşine karşı kendini mahcup hissetmiş, gönderdiği paralar karşısında canı sıkılsa da başka çaresi olmadan bu yardımı kabul etmiştir.
Hayatının son dönemlerinde parasızlıktan model bulamayan Van Gogh etrafındaki nesneleri çizmiş ve natürmort türünde oldukça önemli eserler vermiştir. Kardeşi Theo’ya gönderdiği mektuplarda portre çizmeyi çok istediğini,eğer çizerse çok önemli işler çıkaracağını düşünmüş fakat maddi sıkıntılar ve halkın kendisine karşı koyduğu ” deli ” yakıştırmasından sonra bu isteğine ulaşamamıştır. Elindeki son parasıyla iyi bir ayna alan sanatçı son çare olarak kendini çizmiş, otoportreler ortaya koymuştur.


En yakın arkadaşı Gauguin ile sıkıntılar yaşayan sanatçı, arkadaşı tarafından terk edilmiş, yaşadığı psikolojik travmaların üst üste birikmesinden sonra da kulağını keserek tepkisini dile getirmiştir. Tüm bu hareketlerinden sonra akıl hastanesine yatırılan sanatçı burada 200’e yakın resim çizmiştir.
Çektiği sıkıntılara dayanamayan sanatçı 1881 yılında kardeşi Theo’ya ” intihar etmeyecek biriyim ” demesine rağmen bu sözünü tutamamış ve göğsüne iki el ateş ederek intihar etmiştir.
Sevdiği kadınlarla kurduğu hayallerin gerçekleşmemesi, halk tarafından “deli” olarak görülüp dikkate alınmaması, maddi açıdan kardeşine bağımlı olması, resim konusunda istediği “portre” resimlerine olanak bulamaması, en yakın arkadaşı Gauguin ile yaşadığı fikir ayrılıkları sanatçının hem özel hayatına hem de resim hayatına yön vermiştir.

Her şeye rağmen yeniden ayağa kalkacağım; cesaretsizliğimden dolayı bıraktığım kalemimi alacağım ve çizmeye devam edeceğim.
“Vincent van Gogh”
Yorumlar