Engin Geçtan’ın “İnsan Olmak” kitabını bölüm bölüm inceleyeceğim serinin ilk yazısıyla herkese merhaba demek istiyorum. Kitabın da ilk konusu olan “Birey ve Toplum” konusunu ele alacağız. Kitabı okumadan önce sizler için iyi bir inceleme olur umarım…
İlkellikten Çağdaşlığa
İlkel toplumlarda birey, şimdi olduğu gibi birbirleriyle çok yakın ilişkiler kurmuyordu. Toplumlar geliştikçe bireyler arası ilişki de daha fazla arttı. Fakat o eski toplumdaki insan doğa ile iç içe olduğu hayattan daha memnundu. Şimdiki gelişmiş toplumlarda birey, neredeyse her şeye sahip olsa bile mutsuzluk, yalnızlık gibi duygularla baş etmek zorunda kalmaktadır.
İnsan, farkında olmadan politik bir varlıktır. Bugüne değin uygulanmış toplumyönetim biçimleri, insanların birbirine olan bağımlılığın bir sonucudur. İnsan, her ne kadar yalnızlığı sevse de toplum içinde yaşamanın belli kuralları vardır. Bireysel olarak bu kurallar pek hoşumuza gitmeyebilir. Fakat bu hoşnutsuzluğumuz diğer insanlar için geçerli değildir.
Toplumların bu politikliği, beraberinde bir lideri de doğurur. Bu, en azından ilkel toplumlar için geçerli değildir. İlkel toplumlar daha çok küçük kümelerden oluşmaktadır. Fakat toplum geliştikçe bu küme büyür ve toplumu düzenlemek için bir kurallar silsilesi ardından sürüklenir gelir.
Kaos ve Düzen
İlkel toplumlar daha bir barışçıl ortamda yaşarlar. Fakat gelişmiş toplumlarda, büyük insan kitlelerinin getirdiği bilinmezlik bir kaosa neden olabilir. O kaoslardan en bilineni de savaştır. Normalde ilkel insan veya topluluk savaşmayı anlamsız bulur. Gelişmiş topluluklarda ise savaşın verdiği adrenalinin hazzı, o topluluk içinde bulunan insana keyif verebiliyordu. Hatta barış zamanlarında bile bu hazza erişmek isteyenler olacaktı. İşte bu tür kaos ortamları, liderlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verir. Toplum geliştikçe lider; bir kişi yerine bir kurum veya bir küçük topluluk da olabiliyordu. Fakat kaos olan ortamda insan barınamazdı. İnsanın barınamadığı bir ortama da toplum denilemezdi. Toplumun devamı için kurallar oluşturulmak zorunda kalındı. Topluluğun biçimine göre bu kurallar değişir. Hatta topluluğun dinamiği bu kuralların belirlenmesinde daha bir etkili oldu.
Toplulukların devamı için düzen sağlanmasının ardından, o topluluğun kültürü bir sonraki nesillere aktarıldı. Bu sayede toplumlar, hem genç üyelerini eğittiler hem de toplumun devamlılığını sağladılar. Fakat bazen bu gençler, kendilerine aktarılan kültürü kabul etmediler. Zaman zaman onunla çatıştılar. İlk başta, yaptıkları bu direniş bir süre sonra unutuldu gitti. Fakat bıraktıkları etki nesiller boyunca devam etti. Hippiler buna en iyi örnektir.
Değişime Direnç
Toplumlar geliştikçe, o toplumdaki bireyler ekonomik özgürlüğünü eline almaya başladı. Bu özgürlük, artık toplumda konulan kuralların anlamını yavaş yavaş yitirmesine sebep oldu. İnsanlar kendi mülklerinin sahibi oldukça toplumdan bağımsız bir varlık haline geldi. Hatta bu durum o kadar ileriye gitti ki bizimle aynı gezegende yaşayan canlılara bile zarar vermeye başladık. Tabi verilen bu zarar, insanoğluna da zarar vermeyi ihmal etmedi. Bu bireysellik, hızla devam etti ve bunu teknolojik gelişimler takip etti. Bu gelişmelere ve değişime karşı direnenler de oldu.
Ülkemizde olduğu gibi bazı toplumlar, geçiş döneminin verdiği sorunlarla baş etmek zorunda kaldı. Bu sorunlar kimi zaman “dışlanmışlık duygusu” oldu, kimi zaman ise “topluma yabancılaşma”. Gelişmiş ve geçiş sürecinde olan toplumlarda bir diğer sorun ise “aşırı bilgiye maruz kalmadır”. Bu öyle bir hal almaktadır ki sabah öğrendiğimiz bilgi çok geçmeden yalan çıkabilmektedir. Bu aşırı bilgiye maruz kalmak insanda, bir elektrik devresinde olduğu gibi sigortanın atmasına, hatta elektriğin kesilmesine sebep olabilir.
İşte tüm bunlar, bir kirpinin ısınmak için diğer kirpilerle yakınlaşmasına benzer. Dikenler birbirine batmamalıdır, fakat ısınmak için yakınlaşmak gerekir. İşte o uygun mesafeyi bulmak, toplumun uyumuna benzer.
Bir insanın ilişkileri ana-babasıyla başlar. Bu öylesi bir beraberliktir ki, bıraktığı izlerin bazıları yaşam boyu varlığını sürdürebilir ve yetişkin insanın dünyasını algılama biçimini etkileyebilir.
Engin Geçtan – İnsan Olmak
Yorumlar