Önceki yazımda José Mauro De Vasconcelos’un Şeker Portakalı kitabını anlatmaya çalışmış Güneşi Uyandıralım ve Delifişek kitaplarının serinin devamı olduğunu söylemiştim. Şimdi bu yazımda hep birlikte Zeze’nin hayatına devam edelim istedim. Serinin ilk devam kitabı olan Güneşi Uyandıralım ile başlayalım.

Güneşi Uyandıralım

Zeze artık tanıdığımız 5 yaşındaki ufak, çelimsiz çocuk değil. Artık ne şeker portakalı fidanı ne dostu Portekizli ne de ailesi var. Zengin ve katı bir ailenin evlatlığı artık Zeze. Ama tamamen yalnız değil. Onu çok seven öğretmeni Fayolle, yol arkadaşı kurbağası ve babası olarak gördüğü Fransız şarkıcı Maurice Chevalier var.

Bakılıp büyütülsün diye oğlu olmayan bir zenginin yanına verilmiş yoksul bir çocuğun öyküsüydü bu. Güneşin, özgürlüğün, yaramazlıkların efendisi bir sokak çocuğunun yeni bir ailenin içinde yersiz yurtsuz kalmasının, bir daha geri gelmemek üzere kayboluşunun, görmezden gelinmesinin, unutulmasının öyküsü.

Güneşi Uyandıralım, José Mauro De Vasconcelos

Kitap, hem Zeze’nin hem de bizim kitap boyunca yanımızda olacak kurbağa Adam ile Zeze’nin tanışması ile başlıyor ve sonrasında Zeze’nin tüm hayatına tanıklık ediyoruz. Zeze artık eskisi gibi yaramaz bir sokak çocuğu değil. Yeni ailesine ayak uyduran günlerini okula giderek, ödev yaparak ve piyano çalarak geçiren uslu bir çocuk. Ancak Adam’ın gelmesi bazı şeyleri değiştirir. Birlikte eski günlere geri dönerler. Hem Zeze’yi hepimiz biliriz ne yaparsa yapsın içindeki sese mani olup uslu duramaz, haylaz çocuğumuz. Adam’ın gelmesiyle değişen işler yaramaz çocuğumuzun epey başını ağrıtır.Onunsa başa çıkabilecek tek bir kişisi vardır; Maurice Chevalier. Sinemada görmüştür ilk Fransız şarkıcıyı ve o tam ‘’baba’’ gibidir, Zeze’nin her zaman yokluğunu çektiği. Ve Zeze onu babası yapmaya karar verir. O artık her akşam gelir, Zeze ile gün içerisinde olanları konuşur sonra Zeze’yi uyutur ve gider. Yani Zeze’nin ne kendi babasının ne de üvey babasının yapmadığı her şeyi o yapar. Aslında Zeze çokta değişmemiştir. Evet yaşantısı değişmiş, eskisi gibi öyle yaramazda değildir ancak hala güçlü bir hayalperesttir Zeze. Gerçek dünyaya hala alışamamış hala hayallerinde yaşamaya çalışan biridir. Yakın bir arkadaşı daha vardır ki Zeze’nin oda öğretmeni Fayolle. Zeze her şeyini paylaşır onunla, her şeyi anlatır. Hatta bir keresinde kimseye söyleyemediği intihar etme yöntemini bile söyler Fayolle’ye. Maalesef ki kahramanımız Şeker Portakalı’ndan bu yana vazgeçmemiştir bu düşünceden. Yaşadıklarını taşıyamayan küçük bedeni ve aklı hep bu düşünceyle doludur. Bir çocuk kalbinin bu kadar kırık olması tüm okurların canını çok acıtmıştır mutlaka. Tüm bunlarla birlikte büyüdüğünü görürüz Zeze’nin. Gözümüzün önünde büyür Zeze, günden güne. Kurbağası Adam, babası saydığı Maurice Chevalier, öğretmeni Fayolle ve biz okurlar tanık oluruz bu büyümeye. Diğer herkes sadece Zeze’nin biyolojik olarak büyüdüğünün farkındadır. Ama biz biliriz ki Zeze öyle sıradan bir büyüme içerisinde değildir. Hisleri büyür, düşünceleri büyür, çocuk kalbi büyür. Bunlarla birlikte artık Zeze için seçme vakti gelmiştir. Artık hangi mesleği yapmak istediğine karar vermek zorundadır. Ancak Zeze bile ne istediğinin farkında değil gibi görünmektedir.

Zayıf düştüğümü hissedersen hatırlat bana: ‘Güneşi uyandıralım.’

Güneşi Uyandıralım, José Mauro De Vasconcelos
Delifişek

Artık Zeze o bildiğimiz çocuğun çok çok ötesinde yetişkin bir adamdır. Serisinin son devam kitabında Zeze’nin artık son yetişkinlik hikayelerine tanık oluruz. Zeze meslek seçmek zorunda kalır, aşık olur, hayallerinin peşinden gitmeye çalışır. Her iki kitapta da sık sık Portekizli’yi anar Zeze, hiç unutmaz onu ve yaşadıklarını, onun yaşattıklarını. Neticede ilk arkadaşı, ilk sırdaşıdır Portekizli. Tüm hayat hikayesini okuduğumuz Zeze’de aslında yazarın kendisinden pek çok iz görürüz. Yazar da tıpkı kahramanı Zeze gibi yoksul ailede doğmuş onun gibi evlatlık verilmiş, üniversiteyi yarıda bırakıp hayallerini takip etmiştir. Yazar hayatını sanki Zeze ile birleştirip kendisini anlatmak istemiş gibi yazmıştır kitaplarını. Çokta güzel başarmıştır. Her kitabı, her satırı içimizde bir yerlere dokunmuş, bizi duygulandırmıştır.

Kitaplar genel anlamda yoğun bir psikoloji ile yazılmış ve okurken bizlere de bu hissettirilmiştir. Özellikle serinin bu iki kitabında daha sıradan olaylara yer verilmiş Şeker Portakalı’nın şiirsel dilinden biraz uzaklaşılmıştır. Daha gerçekçi, insanın yaşam mücadelesi ve hayatın gerçekçiliği daha ağır bir şekilde yer almıştır ancak bu okuyucunun duygularına yönelmeyi etkilememiştir.

Ayağımıza bir parça çamur bulaşması, günün birinde toprak olacağımızı hatırlatır.

Delifişek, José Mauro De Vasconcelos
Serinin Devam Kitaplarını Okumalı mıyım?

Kitaplara başlamadan önce kafama takılan soruyu burada kitapları okumuş olarak cevaplamak istedim. Kitaplara ilk başladığımda korktuğumu itiraf edeyim. Çünkü serinin ilk kitabı Şeker Portakalı öyle güzel bir etki bırakıyor ki insanda, uzun süre düşündürüyor. Zeze’nin masumiyeti, çocukluk heyecanları, telaşları, hayal dünyası.. Her şeyiyle büyülüyor adeta. Bu yüzden aynı güzel hisleri bu kitaplarda bulamam diye ilk başta çok korktum. Ancak Zeze’nin büyümesine tanıklık etmek bambaşka bir şeymiş. 15 yaşındayken tanışmıştım Şeker Portakalı ve Zeze’yle. Şimdi ben 20 yaşına geldim, Zeze yetişkin bir adam oldu.

İlk tanıdığımda benden küçük olan Zeze şimdi bende çok çok büyük ve ben her anında yanında vardım. İlk başta hissettiğim o korku boşaymış. İyi ki okumuşum diyorum. Zeze hala aynı o saf, çelimsiz, minicik bir kalp taşıyan haylaz çocuk. Kitapta sevdiğimiz karakterin gözümüzün önünde büyümesinden daha güzel ne olabilir? Kahramanımız okula gidiyor, düşüyor, ağlıyor, haylazlıklar yapıyor, hayaller kuruyor, aşık oluyor, maceralar yaşıyor ve en önemlisi hepsinde siz yanındasınız. Ve öyle korktuğumuz gibi Zeze benliğini hiç yitirmiyor, o hala edebiyatımızın haylaz çocuğu.

Canım Zeze, bu dünyada herkesin bir kaderi var. Sana baştan her şeyi bilerek geldim

Güneşi Uyandıralım, José Mauro De Vasconcelos

İyi okumalar, kitapla kalın…