Dokuzuncu Hariciye Koğuşu . Peyami Safa nın başyapıtı . Tanpınar ın deyimiyle ” Acının ve ıstırabın yegâne kitabı”. Peyami Safa okuyanların mutlak fanatiği olduğu kimsenin bir kez okumakla kalmayıp tekrar tekrar okuduğu fevkalâde enfes bir kitap . Gelin hep birlikte Peyami Safaya ve bu eşsiz eserine daha yakından bakalım .
Peyami Safa Hakkında
Meşhur şair İttihatçı İsmail Safa nın oğludur. Babasını henüz 2 yaşındayken kaybetmiştir. Düzenli öğrenim görmemiş kendi kendisini yetiştirmiştir. 4 yıl (1914-1918) öğretmenlik 43 yıl (1918- 1961) gazetecilik yapmıştır. Sünnet düğünün de kendisine Abdullah Cevdet tarafından hediye edilen Fransızca ansiklopedik sözlük ” Le Petit Larousse” u yutarcasına okumuş , ezberlemiş Fransızca öğrenmiştir. İlk yazma deneyimini 11 yaşında yazdığı “Piyano Muallimesi ” isimli hikayesiyle yaşamıştır. Sayıları 80 bulan roman ve hikayelerinin yanında sayıları 600 ü bulan fıkra yazıları vardır.
Kitap…
Peyami Safa nın başından yoksulluk ve hastalık hiç gitmemiştir . 9 yaşından 17 yaşına kadar bir kemik hastalığına yakalanmış bu hastalık onun psikolojisini derinden etkilemiştir. Bir gün Nazım Hikmet ile dostluklarının ilk günlerinde bir sohbette ayağındaki kemik rahatsızlığından bahsetmiştir. Tam da bu yıllarda Peyami Safa “Server Bedi”lakabı ile Cingöz Recai hikayelerini yayınlamaktadır. Nazım Hikmet bu sohbette kendisine :
Nedir yazdığın saçma sapan şeyler… Niçin bu anlattıklarını bir roman yapmıyorsun? Cingöz Recai’leri bırak da bunu yaz !
Bu yönlendirmenin ve dostluğun samimiyeti üzerine Peyami Safa kitabı kaleme almaya başlar ve 1930 yılında Peyami Safa, o dönemdeki ‘komünist dostu ‘na adadığı bu kitabı ‘Canım Nazım’a kara sevda ile‘ diye yazarak imzalar.
Kitapta Peyami Safa otobiyografik bir yaklaşım sergiler. Kendi hastalığını romanın konusu yapar. Romanda Hasta bir çocuğun yaşadığı üzüntüler , kırgınlıkları , aşk İstanbul ve hastane temasında işlenir. Kitap insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman olması ve bir hastanın psikolojisinden bahsetmesi sebebiyle Türk Edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir.
Kitap yayımlanır yayımlanmaz okuyan Nazım Hikmet “Ben, Peyami’nin bu son romanını üç defa okudum. Otuz defa daha okuyabilirim ve okuyacağım… Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu, Çalıkuşu‘na ağlayanların anlaması kabil değildir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, on bin, yüz bin, bir milyon satardı. Eğer ızdırabı, azabı ve neşeyi coşkun bir ciddiyetle duyan öz ve halis halk kitleleri okuma ve yazma bilselerdi.” diye hem övmüş hemde okurlara serzenişte bulunmuştur.
Kitap Hakkında
Kitap hakkındaki kişisel görüşlerime gelecek olursam…. Gerçekten burada içimdeki kıvanç duygusunu ne kadar hakkıyla anlatabilirim bilemiyorum çünkü benim için çok özel ve çok çok önemli bir kitap. Hayatımın çok önemli bir bölümünde bana çok şey kattığını düşünüyorum. Öncelikle bence herkesin hasta insanların psikolojisini anlamak kendisine onlardan bir parçacıkta olsun düşünce katması için okuması gereken bir kitap. Hasta insanların olayları kavrayıştaki duygu seviyeleri , anlarken baktıkları pencere ve çekingenlikleri engin psikolojik tahlillerle verilirken gerçekten kitabı okurken kısa süreliğine kendimizi hasta hissediyoruz. Çok derin bir kitap. Kitap her okunduğunda farklı şeyler düşündürüyor. Ben şuanda 2. okumamı tamamladım ve daha kaç kez okurum , bilemiyorum. Ama herkesin ve herkesi yaşlı genç demeksizin mutlaka defalarca okuması , anlamlandırması ve özümsemesi gerektiğini düşünüyorum.
Merak Edenler İçin
Aşağıdaki videonun ilk 16 dakikasında sözkonusu kitabımız hakkında değerlendirmeler ve yazara duyulan hayranlıklar anlatılmaktadır.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Sesli Kitap
Başka bir yazıda buluşmak üzere esen kalın
Yorumlar