Çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı? Yıllardır sorulan bir soru bu. Fakat yanıtı da tam belli değil. Kimileri çok gezen diyor, kimileri çok okuyan… Hatta bazıları her ikisini de yapan çok bilir diyor. Ama bizim konumuz bu değil. Bizim konumuz, çok gezen ünlü seyyah Evliya Çelebi‘nin bir garip hikayesini anlatmak.

“Bir Çatırtı Patırtı Koptu…”

“Bu hakirin bir macerasıdır ki, her ne kadar edep dışı ise de mazur buyurulup af eteği ile örtülüversin. Bu cenkten sonra hacetimi gidermek için etrafta insan yok diye bir gizli köşede şalvarın ucuna yol buldurup etek toplayıp tek başıma edebde ihtiyacımı giderirken üst tarafımdan ağaçlık içinden bir çatırtı patırtı koptu.

‘Âyâ bu da ne ola?’ derken hemen başım ucundaki bir alçacık kayadan bir kâfir kendini can havliyle üstüme atıp hakir larkıdak necasetimin üstüne oturavardım. Atım dahi ürküm elimden alarka durdu.

“Boklu Şehit Olayazdım”

Bu kere aklım başımdan gidip küffâr ile alt üste gelip çakşır don ve uçkur ayak bağı gibi ayağıma dolaşıp üstüm başım bok olup boklu şehit olayazdım.

Allah’a hamdolsun aklım başıma gelip kefere ile Güreşçi Mahmud Pir Veli gibi güreşirken mertlerin himmeti, kefere elime gele düştü. Hemen hakir dal-hançer olup keferenin bir hançer boynuna ve göğüs üzeri memesine birkaç kere hançer vurup keferenin kellesini keserken üstüm pislik ile boyanmış iken bu kere kızıl kana bulandım.

İster istemez kendimi bokluca gazi görüp güldüm ve üstümün başımın necasetini hançerimle sildim ve sonda uçkurumu bağladım.

Onu gördüm ki başımın ucunda kaya üstünden bir yayan yiğit soluyarak, ‘Benim biraderim, o kestiğin kâfiri biz dağlarda kovalarken can havliyle kendini atıp kellesini sen kestin, ama kellesi benimdir’ deyince hakirin dahi uçkurum elimde iken, ‘Ala şu kelleyi’ deyip bizimle doğmuş olan küçük biraderimi gösterdiğimde, ‘Bre edepsiz âdem’ diye herif kelleden ümidini kesip gidince hemen küffarın o necasetli gümüş düğmeli dolamasını ve çakşırını çıkarırken kemerinde yüz beş ungurus altını ve bir yüzük ve kırk talar kuruş bulundu.

Bu elbiseleri heybeme koyup, derhâl hamîs nam atıma binip, kelleyi İsmail Paşa önüne bırakıp, ‘Daima din düşmanlarının devletsiz kelleri böyle yuvarlansın’ deyip el öpüp huzurunda durdum.

“Evliya’m Ne Acep Bok Kokarsın!”

Yanımda duran halk necaset kokusundan kaçtılar. İsmail Paşa, ‘Evliya’m ne acep bok kokarsın!’ deyince, ‘Hiç sorma sultanım başıma gelen ahvâli’ diye başıma gelen macerayı bir bir anlattım.

Cümle ağalar o fetih kutlamasında hakire güle güle bî-hoş oldular. İsmail Paşa dahi çok hoşlanıp hakire elli altın ve başıma bir gümüş çelenk ihsan eyleyip şenlik içinde şenlik yaşadım.

Bu mahalde İsmail Paşa Otağı önüne seykel kâfirinden iki bin yedi yüz kelle ve bin kırk esir gelip tüm esirleri sahiplerine ihsan edip her bir gaziye derecelerine göre bağışlarda buldu.

Ardından fethedilen taburda yollar açılıp tüm gazilerle seykel diyarına yollandı.”

Evliya Çelebi, ünlü seyyahlarımızdan biri olmasının dışında önemli de bir tarihi kaynak oluşturmaktadır. Çok gezen mi bilir demiştik. Bunun cevabını veremem belki ama çok gezen, ilginç ve bir o kadar da farklı şeyler yaşayabilir. Yukarıdaki olayda olduğu gibi.

Evliya Çelebi’nin hikayesi böyleydi. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…