Anı yaşa! Yani bilinen tabiri ile Carpe Diem. Hep sıkça duyduğumuz ama bir türlü başaramadığımız bu eylemin hayatımıza girmesinde büyük ölçüde katkısı olan Ölü Ozanlar Derneği ve Bay Keating bu yazımın temelini oluşturuyor. İlk önce hep birlikte kısaca kitabın içeriğine bir göz atalım.

Kitap İçeriği

Kitap 1959 yılında bir okulda geçmekte. Ancak bu öyle normal bir okul değil. Geleneklerine son derece bağlı katı ilkeleri olan, ‘’iyi bir işte’’ çalışmak için öğrenci yetiştirmeyi amaçlayan bir akademi. ‘’İyi bir iş’’ dedim çünkü okul yönetimi ve aileler için bu olay sadece doktor, bankacılık, mühendislik gibi sürekli çalışabileceğin ve geleceğini garanti altına alabileceğin mesleklerle sınırlı. Yani öğrenciler istediğini değil sadece hayatını devam ettirebileceği seçme hakkına sahip. Ancak eskiden bu okulun öğrencisi ve şimdi yeni öğretmeni olan Bay Keating’in okula atanmasıyla bu görüş biraz değişecek gibi görünse de öğrencilerin aksine okul yönetimi ve aileler bu işten hiç memnun değil. Öğrencilere her fırsatta anı yakalamalarını söyleyen, derste birden sıranın üstüne çıkıp anlatımını oradan sürdüren, kitaplardaki bazı bölümleri yırtıp atan ‘’değişik öğretmen’’ Bay Keating her ne kadar yaptığı farkındalıklarla öğrencilerin gözünde sevilse de aileler onu öğrencilerin başarıları önünde engel olarak görmektedirler.

Bir grup öğrencinin -ki kitabımızın baş kahramanları oluyorlar- Bay Keating’e dair araştırmaları sonucunda ulaştıkları ‘’Ölü Ozanlar Derneği’’ bilgisi hikayemizin başlama noktasını oluşturuyor. Ölü Ozanlar Derneğini tekrar canlandıran bu öğrenciler için artık okul eskisi kadar sıkıcı olmaktan çıkıyor. Bunun yanı sıra Bay Keating’in dediği gibi anı yaşamaya başlıyorlar. Artık bu öğrenciler hayata devam etmiyor, hayatı yaşamaya başlıyorlar. Ancak yukarda da bahsettiğim gibi bu olaylar okul idaresini ve aileleri rahatsız ettiği için her ‘’farklı’’ insanın başına gelen Bay Keating’in de başına geliyor.

Olayları çok yüzeysel bir şekilde anlatmaya çalıştım çünkü kitap boyunca bir çok farklı öğrencinin hayatına tanıklık ediyoruz ve hepsi ayrı ayrı çok etkileyici. Bu hikayeleri kitaptan öğrenmeniz çok daha güzel olacaktır.

Carpe Diem

Çoğumuz bir yerlerde mutlaka duymuşuzdur: Carpe Diem. Günü yakala, anı yaşa anlamına gelen bir Latin deyimi. Ama burada anlatılmak istenen günü canın nasıl istiyorsa öyle yaşa, her şeyi yap değil.  Tabii ki hayat bizim, gün bizim istediğimiz gibi davranacağız ancak bu aklımıza esen her şeyi yapabileceğimiz anlamına gelmiyor. İlk olarak bu felsefenin amacını güzel öğrenmemiz gerekiyor. Anı yaşa derken burada anlatılmak istenen günlerini saatlerini verimli ve doğru şekilde kullanmak, hayatımızın değerini bilip zamanımızı ona göre geçirmek. Bunu yaparken ne etrafımıza ne kendimize zararı dokunacak şeyler yapmamalı hayatımızı en güzel ve verimli nasıl geçirebilirim diye düşünmeliyiz.

Kitapta da aslında Bay Keating’in anlatmak istediği şey budur. Gelecek telaşı, hayatta yaşadığımız sorunlar derken yaşadığımız anın güzelliğini kaçırabiliyoruz. Ancak tüm bunları bir kenara bırakarak yaşamayı öğrendiğimizde aslında çok daha güzel bir hayat yaşadığımızın farkına varırız. Gelecek hakkında elbette düşüncelerimiz olmalı ama bu asla kaygı seviyesinde olmamalı. Gelecek hakkında hayaller kurmak, hangi mesleği seçeceğini düşünmek bunlar olağandır. Hayatımızdan geleceği tamamen çıkarmayalım ama sürekli onunla ilgili düşünüp kaygılanmayalım. Sürekli şu mesleği yapacağım ben asla başka meslek yapmam, şu evi alacağım, şu kadar param olacak, şurada yaşayacağım gibi kesin ve katı planlar yaparsak hayatımızı yönlendirmekten çok bir kalıba sokmaya çalışırız. Kalıba sığamayınca da hayal kırıklığına uğramaktan ve üzülmekten başka şansımız kalmaz. Bunu yerine ben bu mesleği seviyorum bunu yapabilirim ya da şu tarz bir hayatı yaşamaktan hoşlanıyorum gibi hayaller kurup olağan akışa bıraktığımız zaman hem beklentilerimiz azaldığı için üzüntümüz daha az olacak hem de kendimizi kalıplara sokup gelecek kaygısı çekmeyeceğiz.

Topla gül goncalarını toplayabiliyorken,

Zaman akıp gidiyor

Aynı çiçek sana bugün gülümserken,

Yarın solup gidiyor.

Ölü Ozanlar Derneği, N.H. Kleinbaum

Kitapta üzerinde durulan bir diğer konuda okul ve ebeveyn baskısı. Okulların çoğu tekdüzelikten yana ve öğrencileri de bu şekilde yetiştiriyorlar. İyi üniversiteleri kazandıran ya da sınavlarda başarılı öğrencileri olan okullar çok başarılıdır gözüyle bakılıyor. Ancak öğrencilerin birçoğu an’da kalamadan sadece sınavlar ve gelecek hakkında endişe duyuyorlar. Ebeveynlerin de aslında çok farklı yanları yok. Öğrencilere sormadan sadece geleceğini kurtarsın ‘’iyi bir işi’’ olsun hayat boyu güvencesi olsun gözüyle bakıyorlar. Öğrencilerimizin düşünmelerine hayal kurmalarına izin vermiyoruz. Her yerde öğrencilerimizin önlerine engeller koyuyoruz ve en iyi insanı değil de en iyi öğretmeni, mühendisi, doktoru yetiştirmeye çalışıyoruz. Bunlar yerine onlara fırsatlar vermeli istedikleri hayalleri kurmalarında onlarla imkanlar tanımalıyız.

Her ebeveyn çocuğunun gelecekte hayatı garanti altında olsun, sorun yaşamasın ister. Ancak bunu isterken çocuklarının insan olma özelliklerini, hayatlarını yaşama özelliklerini kaybettiklerini görmezler. Hayatta kalma ve hayatı yaşama arasında çok ince bir çizgi var ve çoğu insan maalesef hayatta kalma tarafında durmakta. Felsefenin amacı ise işte budur: Hayatı yaşamak. Çünkü bir tane hayatımız var ve iyi de yaşasak kötü de yaşasak bitecek. Neden iyi yaşayıp değerlendirmek varken tekdüze ve öylesine yaşamayı seçelim?

Film

Her zaman ilk önce kitap okunmalı sonra film izlenmeli derim. Çünkü kitaptaki çoğu detay filmlerde atlanır ve filmden sonra kitabı okuyunca aslında hikayenin ne kadar yarım kaldığını fark edersiniz. Ancak Ölü Ozanlar Derneği’nde bir istisna var. Şöyle ki Ölü Ozanlar Derneği’nin ilk olarak filmi çekiliyor ve daha sonra roman olarak basılıyor. Arada çok ufak tefek farklar ve ayrıntılar olsa da neredeyse tamamen aynı denecek seviyede. O yüzden bu sefer ilk kitabı okumak ya da filmi izlemek size kalmış. Ben ilk filmini izledim sonra kitabını okudum. Kendi adıma konuşacak olursam ilk olarak filmi izlememin benim için avantajı; kitabı okurken okulu ve kişileri çok daha net canlandırabilmem oldu. Filmi gözümün önüne getirerek mekanları ve kişileri zihnimde daha güzel canlandırabildim. Ama tabii ki karar size kalmış.

İyi okumalar, kitapla kalın…

Carpe Diem!