Diyabet, ülkemizde ve dünyada çok sık görülen, çoğu ölümün başlıca nedeni olan, halk arasında şeker hastalığı olarak da adlandırılan, bulaşıcı olmayan kronik bir hastalıktır. Diyabet Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Tip 1 diyabet, insan vücudunda pankreastan salgılanan insülin hormonunun yetersiz olmasıdır, Tip 2 ise insülin hormonunun yeterli salgılanıp dokularda işlev gösterememesi şeklinde tanımlanmaktadır.

Pankreastan salgılanan bu insülin hormonunun insan vücudundaki işlevlerine bakacak olursak:

  • Karbonhidratların sindirilmesiyle oluşan glikozun (şeker) hücre içine girmesini ve kullanılmasını sağlar.
  • Hücre içine giren glikozun fazlasının depo edilmesini sağlar.
  • Proteinlerin sindirimi ile oluşan aminoasitlerin hücre içine alınarak depo edilmesini sağlar.
  • Vücudumuzda depo halinde olan yağların yıkımını önler.
  • Potasyumun hücre içine girmesini sağlar.

Birçok faktöre bağlı olmakla birlikte diyabetli kişilerde çok yemek yeme, çok su içme, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, kuvvet azalması, yorgunluk gibi belirtiler görülmektedir. Dünya çapında birçok kişide bulunan bu hastalığın başlıca risk faktörleri obezite, fiziksel aktivite yetersizliği, birinci derece akrabalarda Tip 2 diyabet hikayesi, hipertansiyon, PCOS vb.dir. Özellikle obezite diyabet riski açısından çok önemlidir. Örneğin obezitede aşırı yağ dokusu ile birlikte bu yağ dokularından salgılanan, insülinin salgılanmasına ve aktivitesine etki eden, kötü diye nitelendirebileceğimiz hormonlar salgılanmaktadır. Bu da obez bireylerde diyabet riskini arttırmakta, obez diyabetiklerde ise hastalığın ağır seyretmesine neden olmaktadır.

Diyabet ve diyabetle ilişkili komplikasyonların önlenmesi ve tedavisinde ilacın yanında beslenme tedavisi de oldukça önemli ve tedavinin vazgeçilmez bir bileşenidir.

Diyabette Beslenme Önerileri

  • Kilolu ve diyabeti olan bireylerde %5’lik bir ağırlık kaybı insülin direncini azaltmaktadır. Bu yüzden kilolu veya obez diyabetik bireylere kilo kaybı önerilir.
  • Günlük 130 g’ın altında karbonhidrat alımı yani düşük karbonhidrat içeren diyetler önerilmez.
  • Meyve ve sebze tüketimi taze sıkılmış olarak değil meyve veya sebzenin direk kendisi yenmelidir.
  • İnsüline duyarlı kas kütlesinde artışa ve ağırlık kaybına etkisinden dolayı fiziksel aktivite yapımına özen gösterilmelidir.
  • Glisemik indeksi ve glisemik yükü yüksek olan besinler (Örneğin pirinç, patates, çay şekeri, beyaz ekmek gibi) günlük beslenmede yer almamalıdır. Glisemik indeksi ve yükü daha düşük olan (Örneğin bulgur, yumurta, çavdar ekmeği, elma gibi) besinler tercih edilmelidir.
  • Omega-3 hayvansal olarak somon, uskumru gibi yağlı balıklarda, bitkisel olarak da ceviz, taze fesleğen, pişmiş brokoli gibi gıdalarda bol miktarda bulunmaktadır. Haftada 2 veya daha fazla porsiyon balık tüketimi önerilmektedir.
  • LDL kolesterolü arttırıp HDL kolesterolü azalttığı için günlük trans yağ alımı çok az olmalıdır.
  • Posa alımı diyabetli bireylerde önemlidir. Kurubaklagiller bu yönden iyi birer posa kaynağıdır ve kan şekerini düzenleyen mikro minerallerce zengindir, tüketimine özen gösterilmelidir.
  • Sabah-öğle-akşam ana öğünleri dışında mutlaka ara öğün olmalıdır.

Beslenme tedavisi kişinin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivitesine ve fizyolojik durumuna göre değişiklik göstermektedir. Bu yüzden genel önerilere bağlı kalmaksızın diyabeti olan her birey kendisine özel beslenme tedavisi almalıdır. Diyabet hastalığı risk faktörü yüksek olan kişilerinse en az diyabetli hastalar kadar beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir.

Sağlığın başlangıcı hastalığı tanımaktır.

Miquel Cervantes

Kaynakça:

-Türkoğlu,İnci. (2020). ‘Vakalarla Öğreniyorum:Yetişkin Hastalıklarında Tıbbi Beslenme Tedavisi-1’.(Ed. Nevin Şanlıer). Tip 2 Diyabet, Hipoglisemi ve Gestasyonle Diyabet ve Tıbbi Beslenme Tedavisi. Ankara: Hedef CS Basın Yayın, s. 358-369.
-Baysal, A., vd. (2020). Diyet El Kitabı. Ankara: Hatipoğlu Yayıncılık.