‘’Bu işi yapmaya geç kaldım’’ ‘’artık geçti yapamam’’ diye düşündüğünüzde aklınıza hemen Tolstoy’un bisikleti kavramı gelsin. Çünkü hiçbir zaman geç değildir.

Hepimizin işlerimizi geç yaptığımız, yaşıtlarımızın ya da diğer insanların gerisinde hissettiğimiz zamanlar olur. Etrafınızdakiler çok iyi bir kariyere sahiptir, dünyayı gezmiştir, çok istediği arabayı almıştır ama sen hala hayal aşamasındasındır. Çok geç kalmışsın hissi gelir yerleşir. Bunun hiçbir önemi yok. Yaşın kaç olursa olsun istediğin zaman hayallerini gerçekleştirebilirsin. Diğerlerinden geç ya da erken. Önemli olan senin hayallerin, isteklerin ve onları gerçekleştirmek için çabalaman. İnanların senden önde olması isteklerini ‘’artık geç kaldım’’ diyerek ertelemene, vazgeçmene sebep olmamalı. Karamsarlığa kapılıp vazgeçerek elinize ne geçecek? Sadece geri kalan hayatında daha karamsar hayallerinden vazgeçmiş biri olarak devam edeceksin. Bunun yerine ne kadar geç olsa da istediğin şeyleri yapmak en iyisi değil mi sence? ‘’Evet, belki onlara göre gerideyim ama kendime göre neredeyim, isteklerime kaç adım kaldı, bugün ne kadar ilerledim?’’ diye düşünmeli ve buna göre hareket etmeliyiz.

ve döğüşebilirim,

doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,

yaşım başım buna engel değil,

Nazım Hikmet

Tolstoy Bisikleti Felsefesi

Tolstoy 7 yaşındaki oğlu Vanichka’yı kaybeder. 1 ay sonra yas tutmaya devam ederken, Moskova Bisiklet Sevenler Derneği yazara anı olarak bisiklet hediye eder. Tolstoy düşe kalka tam 67 yaşında bisiklet sürmeyi öğrenir, kendi kendine. Artık her yere bisikletle gider Tolstoy. İşte Tolstoy’un bisikleti kavramı da böyle çıkar. Artık sadece yazarın bisikleti sürmeyi öğrenmesini değil, hiçbir şey için geç olmadığını nitelemek için kullanılır bu söz. Hatta söz olmaktan çıkar artık bir felsefeye dönüşür. Tolstoy kendini eleştirenlere de cevabını vermiştir;

Öyle sanıyorum ki, neşemi, tasasızlığımı paylaşmak benim hakkımdır ve bir çocuk gibi kendinden memnun olmanın yanlış bir tarafı olamaz”. 

Bugün Müze Haline Getirilen Tolstoy’un Moskova’daki evinde Sergilenen Bisikleti

Yaş’sız Yaşamak

Dr. Wayne W. Dyer’ in çok güzel bir sorusu vardır okurlarına; ‘’kaç yaşında olduğunu bilmeseydin, kaç yaşında olurdun?’’  Yaşımızı rakamlarla ifade etmeden önce içimize dönüp bir düşünelim. Ne kadar enerjik, ne kadar istekli hissediyoruz kendimizi. Yaşların alışılagelmiş belli kalıpları var. Çocuklar enerjiktir, gençler heyecanlıdır, yaşlılar sakin, kabuklarına çekilmişlerdir. Peki bunları belirleyen biz miyiz, bizi soktukları kalıplar mı? İnsan ilk önce hissettiği, sonra rakamlarla ifade edilen yaştadır. Bu yüzden asla geç değildir zaten. Sen ne zaman yapmak istersen o zaman hazırsındır. Belki o an daha önemli bir şeye zaman ayırman gerekiyordu, belki doğru zaman değildi belki de canın yapmak istemedi. Ama bu ilerleyen dönemde yapmana asla engel değil. Güneş doğuyorsa, her sabah yeniden uyanıp, güne başlıyorsan asla geç değildir. Hayatın senin ellerinde ve ne zaman ne yapacağını sen belirlersin. Hem geç olsa ne kaybederiz ki? Zamanında yapamamışız geç yapıyoruz ama sonuç olarak önemli olan yapmak değil mi?  Yapın ve bırakın herkes hayretle sizi izlesin. Yaşınız, geç kalmışlığınız hiçbir şey bu durumu etkilemesin. Sadece yapın.

  • Galileo Galilei, Ay’ın günlük ve aylık hareketlerinin çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı.
  • Cezzar Ahmet Paşa, dünyanın en büyük komutanlarından Napolyon’u diz getirdiğinde 80 yaşındaydı.
  • Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni yaptığında 70, Selimiye Camii’ni yaptığında 86 yaşındaydı.
  • İmmanuel Kant, Ahlak Metafiziği ve Antropoloji eserlerini yazdığında 74 yaşındaydı.
  • İtalyan bestekar Guiseppe Verdi, ünlü operası Othello’yu bestelediğinde 75 yaşındaydı.

Bu örnekler çok uzar. Çünkü o insanlar yaşlarına bakmadan bir şeyler yapmakla meşguldu.

İnsanı öldüren yaş alması değil, tahmini bir ‘ölüm yaşı’ belirleyip buna uygun davranmasıdır ki bu da en net intihar etme biçimidir.

Erdal Demirkıran, Bir Ayağın Çukurdaysa Ötekiyle Bas Çık